Mutlu Çiviroğlu
Sesi ve müziği ile ünü Amerika’ya varan Kürt sanatçı Aynur Doğan, bir süredir yaşadığı Avrupa’dan dünyaya açılma projeleri üzerine çalışıyor. Aynur Doğan, uluslararası alanda prestijli müzik şirketleri ile yeni projeleri üzerinde çalışırken, Amerika’nın Boston kentindeki Berklee Müzik Okulu tarafından kısa bir süre önce kendisine verilen “Akdeniz Müziğinin Divası” ödülü ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
“Müzikte sadece yedi nota var ama bütün dünya aynı notalarla müzik yapıyor” diyerek müziğin evrenselliğine dikkat çeken Doğan, Kürt müziği için de “Kürt müziğinin kökleri çok derinlere dayanıyor. Kürt müziği fantezilerin değil, gerçek hikayelerin ürünüdür. Çünkü Kürtler hikayelerini, tarihi hafızasını yalnızca müzikle anlatabilmiş ve geleceğe aktarabilmiştir” diye konuştu.
Kendisine verilen ödülü “boyun eğmeyen Kürt kadınlarına” adayan Doğan, törenden iki gün sonra Amerika’dan ayrılırken, çoğunluğunu Amerikalı dinleyicilerin oluşturduğu yaklaşık bin kişilik salonda yaptığı konuşma kaldı akıllarda: “Büyütemediği çocuklara ağıtlar yakan Kürt kadının sesiyle büyüdüm. Ve gün geçtikçe ağıtlar büyüdü ama evlatlar büyümedi. İşte bugün o günlerden biri olan Halepçe katliamının yıl dönümü…”
Aynur Doğan sorularımıza şu yanıtları verdi:
Bu Amerika’ya ikinci gelişiniz. Daha önce de San Francisco’ya gelmiştiniz. Doğu tarafına ilk kez geliyorsunuz. Burada fırtınaya yakalandınız. Nasıl geçti Amerika ziyaretiniz?
Fırtına ile geldim, sanırım güneş ile gideceğim. Geldiğimden beri, -8 derecelerde aksiyonumu korumaya çalışıyorum. Çok güzel bir konser oldu. O konser gerçekten de içimi ısıttı.
Dünyaca ünlü Berklee Müzik Okulu tarafından “Akdeniz Müzik Ustası” ödülüne layık görüldünüz. Bu ödül sizin için ne anlama geliyor?
Güzel bir şey, güzel bir duygu oluştu. Tabii ki o ödül benim için, baskıya uğramış, şiddete maruz kalmış kadınların kendi aksiyonunu koruması, kendi gücünün farkına varması açısından değerlidir. Zaten ödülü baskıya ve zulme boyun eğmemiş kadınlara adadım. Onlar adına kabul ettim, bu beni bu anlamda mutlu etti. Müzisyenlik kimliğim açısından da değerli bir şey…
Bu ödülün size verilme nedenlerinden biri olarak da genç nesillere örnek oluşunuz gösterildi. Yani çalışmalarınızın profesyonel anlamda müzik eğitimi veren Berklee gibi bir müzik kurumu tarafından, kendi öğrencileri de dahil, genç nesillere örnek gösterilmesi oldukça önemli olsa gerek.
Önemli ve değerli benim için tabii ki. Önemli nokta ruhsal ve duygusal olarak koruduğum dinamiklik. Özellikle de öğrencilere, nasıl bir vizyon, yani ne söyleyebilirsiniz, nasıl bir yol sunabilirsin, sorusu önemli… Orada tabii ki canlı performans da oldu, öğrenciler de yardımcı oldular. Hepsi Berklee’de okuyor ve hepsi gerçekten yetenekli öğrenciler. Onlar geleceğin yetenekli müzisyenleri. Bazıları Latin Amerikalı, Sırbistanlı, Türkiyeli, Lübnanlı, Filistinli, İranlı, İspanyol…
Özellikle üzerinde çalıştığım bir proje yok. Yani nerede talep görüyorsam oraya gidiyorum. Tabii önümüzdeki dönem sanırım böyle bir çalışma olacak, çünkü birçok yerde talep var. Sadece Boston ve New York civarı değil, genel anlamda bir talep var. Latin Amerika’da özellikle. İleriki zamanlarda düşünüyoruz.
Peki, ödül töreninde en çok hoşuna giden veya dikkatini çeken şey neydi? Mesela Halepçeli bir Kürt kızın hem de Halepçe soykırımının yıl dönümünde konser sonrası o soğuk havaya rağmen arka kapıda sizi uzun süre beklemesi ve ardından sarılarak gözyaşlarına boğulması çok duygusal bir tabloydu.
Evet o benim de çok ilgimi çekti zaten. Halepçe için söylenebilecek çok bir şey yok, onu sadece içimizde acı olarak yaşıyoruz. Yani onun o gözyaşları, bana dokunurken buz gibi titreyen elleri, bunu tarif etmek çok zor. Kürtler’de, özellikle de bizim coğrafyamızda bu acılar halen yaşanıyor. Bir Cizre’yi unutmak mümkün mü? Bir Roboski’yi unutmak mümkün mü? Bu aslında insanın boğazını düğümleyen bir durum. Bununla ilgili söylenebilecek çok şey var, bazen gerçekten diyorsun ki hiçbir şey söylemeden bir şeyler yapmak lazım.
Bu acıları hak etmiyoruz. Özellikle de her şeye rağmen Kürt kadınının, aynı zamanda Kürt halkının, bu sadece Türkiye’deki, birçok Türk halkı da aynı şekilde, yani bu acıları yaşamak istemiyor fakat işte oluyor.
Burada sanatçılara aydınlara, yazarlara çok görev düşüyor.
Maalesef öyle bir döneme denk gelmişiz ki, her taraftan kilitlemişler bizi, ruhumuzu kilitlemişler, beynimizi kilitlemişler… Çünkü bize resmen acılar pompalanıyor. Buna yenik düşmemek gerektiğine inanıyorum. Her şeye rağmen diretmek lazım. Ve ben bunu görüyorum, bunun için özellikle de mücadele eden, halen her şeye rağmen, barış diyen, kadın gücümüzle, bu acıların karşısında duracağız. Feodalizmin çıkışı kadın üzerine olmuştur. Aslında oradan itibaren feodalizm gelişmeye başlıyor. Kadınlar olarak öncelikle biz buna karşı durmalıyız. Bizim bu acıların karşısında durabilecek gücü göstermemiz gerekiyor. Dayatılmış hiçbir baskıya bence boyun eğmemek gerekiyor.
Önümüzdeki dönemlerde ne tür çalışmalarınız olacak? Özellikle de kadın mücadelesi ve müziğini uluslararası alana ulaştırma konusunda ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsun?
Benim kadın olarak yapabileceğim en iyi şey nedir? Ben müzikle, sanatla yapabilirim ki bunun sanatla çok daha etkileyici olduğunu görüyorum. Gücüm yettikçe buna devam edeceğim. Gerek albüm projeleri gerek birçok farklı kadın müzisyenle bir şeyler yapmak adına, sanatla devam edeceğim. Buna ancak kendi müziğimle, kendi sanatımla katkıda bulunabilirim.
8.4.2017:
https://www.gazeteduvar.com.tr/kultur-sanat/2017/04/08/aynur-dogan-kurt-muzigi-fantezi-degil-gercek-hikayelerin-urunu/